NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
الْقَعْنَبِيُّ
عَنْ مَالِكٍ عَنْ
أَبِي
الزِّنَادِ
عَنْ الْأَعْرَجِ
عَنْ أَبِي
هُرَيْرَةَ
أَنَّ رَسُولَ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
رَأَى
رَجُلًا
يَسُوقُ
بَدَنَةً فَقَالَ
ارْكَبْهَا
قَالَ
إِنَّهَا
بَدَنَةٌ
فَقَالَ
ارْكَبْهَا
وَيْلَكَ فِي
الثَّانِيَةِ
أَوْ فِي
الثَّالِثَةِ
Ebû Hureyre (r.a.)'den
rivayet edildiğine göre,
Rasulullah (s.a.v.)
kurbanlık deve sürüp giden bir adam görmüş de ona;
"Deveye bin!"
buyurmuş. O kimsede;
(Ya Rasûlullah) bu
(Kurbanlık) bir devedir, diye cevap vermiştir. (Bu emir ve cevap üç defa tekrarlanmıştır.)
Bunun üzerine (Rasûlullah) ikinci veya üçüncü defasında;
"Yazıklar olsun
sana, şuna bin" dedi.
İzah:
Buhârî, hac; edeb;
Müslim, hac; Tirifircî, hac; Nesâî, hac; Muvatta', hac; Ahmed b. Hanbel, III,
99.
Deve suren zatın kim olduğu
belli değildir. Bu zât, "Ya Resukıllah! Bu kurbanlık devedir"
demekle, devenin kurban edilmek üzere Mekke'ye gönderilmekte olduğunu anlatmak
istemiştir. Rivayetlerin bazılarından anlaşıldığına göre devenin boynunda
kurbanlık alâmeti bulunuyormuş, binâenaleyh Resûlullah (s.a.v.)'in onu görür
görmez kurbanlık olduğunu anladığında şüphe yoktur. Buna rağmen binmesini emir
buyurduğu vakit o zatın: "Bu kurbanlık bir devedir," mukabelesinde
bulunarak binmemekte ısrar etmesi Resûlullah (s.a.v.)'in onu te'dib için
"Yazık sana!" buyurmasına sebeb olmuştur. Kurtubî, İbn Abdilberr ve
İbnu'l-Arabî'nin mütalası budur. Kurtubî'ye göre ihtimal Resûlullah (s.a.v.)'in
bu zatın câhiliye adetine riayet ederek kurbanlık deveye binmediği manasını
anlamış ve kendisini bundan menetmiştir. Kadı Iyaz'ın re'yi de budur. Mezkûr
reyi tercih eden ulemâ: "Buradaki emir, irşâd için de olsa, o adam emre
imtisal hususunda çekingenlik gösterdiği için zemmi hak etmiştir,"
demektedirler. Fakat rivayetlerin zahirine bakılırsa bu zât, inadından dolayı
Nebi (s.a.v.)'in emrine muhalefet etmiş değildir. İhtimal binersem günaha
girerim, yahut ceza lâzım gelir zannetmiş, Rasûlullah (s.a.v.)'in emrini de
şefkat mânâsına almış, bu sebeple tereddüt göstermiştir. Resûlullah (s.a.v.)
kendisini tekdir edince, O'nun emrine imtisâlen derhal deveye binmiştir.
Nitekim bu cihet bazı rivayetlerde tasrih olunmuştur. Buhârî'-nin, İkrime
tarikiyle Hz. Ebu Hureyre'den tahrîc ettiği rivayette: "Müteakiben o
zatın devesine binerek Nebi (s.a.v.) ile birlikte yola revân olduğunu gördüm.
Ayakkabı devenin boynundaydı" denilmektedir. Bazıları o zâtın
yorgunluktan helak derecesine vardığını söylerler. Bu takdirde hadisin mânâsı;
"Helak olacaksın! Niçin binmiyorsun?" demek olur. Evvelce de
görüldüğü vecihle ulemâdan bazılarına göre "veyl" kelimesini hak
ettiği bir helake düşen bir kimseye söylenir. Hak etmediği bir helake maruz
kalan için Araplar "veyh" kelimesini kullanırlar. Bir takımları bu
kelimenin kasıtsız olarak beddua manasında kullanıldığını söylerler. Es-maî'ye
göre veyl kelimesi azab, veyh ise, rahmet için kullanılır. Sîbeveyh veyh'in
helâka maruz kalan bir kimseyi menetmek için kullanıldığını söylemiştir! Bir
hadis-i şerifte de veyl'in cehennemde bir vadi olduğu bildirilmiştir.